“Susma! Kendi şarkını söyle. Ne zaman, nasıl istersen öyle! Hayat senin, nota senin, kulak senin… Kendi şarkını söyle bağıra, bağıra!..”
Bir zamanlar, Nazım Hikmet’in “Yaşamak, bir ağaç gibi tek ve hür” dediği o özgürlüğü aradık. Atilla İlhan’ın kaleminden dökülen “Bir şehir kurmuşlar adını hüzün koymuşlar” mısrasındaki hüznü hissettik. Bu hüzün ve özgürlük arasında, kendi sesimizi bulmamız gerektiğini unuttuk. Bir ses bul, bireysel özgürlüğünü yaşa ve toplumun ahengiyle de uyumlu ol.
Hayatın her köşesinde, her dönemeçte, her kaldırımda bir şarkı vardır. Bu şarkıyı sadece kendi içimizdeki sesle duyarız. Susma! Kendi şarkını söyle. Ne zaman, nasıl istersen öyle! Hayat senin, nota senin, duymak serbest… Kendi şarkını söyle bağıra, bağıra!.. Bu şarkı, senin varoluşunun melodisidir. Ve unutma; bir ormanın güzelliği tek bir ağacın değil, tüm ağaçların birlikteliğinden doğar.
İç Sesimiz
Hayatın her anı, her bir deneyim, her karşılaştığımız durum bize özgü bir hikaye, bir duygu ya da bir anlam taşır. Bu durum, hayatın her anında, en beklenmedik yerlerde bile, bir öğrenme, bir deneyim ya da bir ilham kaynağı ihtimalini canlı tutar. Ve böylece; bu deneyimler, hikayeler, anlamlar her zaman bize özgü şekillenir. Her birey, deneyimleri kendi perspektifinden, kendi duygularıyla ve kendi iç sesiyle algılar. Başka bir deyişle, herkes aynı olayı ya da durumu farklı bir şekilde deneyimler ve bu deneyimler, bireyin iç dünyasında, kendi duyguları ve düşünceleriyle şekillenir. Bu nedenle, her bireyin “şarkısı”, yani hayata dair algısı ve deneyimi, kendine özgüdür ve bu şarkıyı en iyi o birey anlar.
Birçok insan, başkalarının şarkılarına eşlik eder. Gerçek sanat, kendi melodinizi bulmakta yatar. Bu, bir aşkın ilk notası olabilir, ya da bir kaybın son akoru. Her durumda, bu şarkı sadece size aittir.
Her birey, doğuştan gelen bir özgürlüğe sahiptir: Kendi sesini bulma ve kendi şarkısını söyleme özgürlüğüne. Bu şarkı, sadece bir melodi ya da ritim değil; aynı zamanda bireyin iç dünyasının, özgürlüğünün, bağımsızlığının bir yansımasıdır. Bu ses, toplumun gürültüsü içinde kaybolmamalı, aksine daha yüksek ve daha net duyulmalıdır.
Bir Orman Gibi Kardeşçesine
Bir yaşam tarzı olarak kendi şarkınızı söylemek, sadece bireysel bir ifade değil, aynı zamanda toplumun genel ahengiyle de uyum içinde olmalıdır. Toplumun melodisiyle uyumlu bir şarkı, hem bireyin özgürlüğünü hem de kolektif bilincin bir parçası olmayı ifade eder. Bir orman gibi kardeşçesine yaşamak, şarkınızı toplumun melodisiyle birleştirmek demektir.
Bir gün, bu dünyadan ayrıldığınızda, geride bıraktığınız şarkı, sizin anılarınızın, yaşantınızın ve ruhunuzun yankısı olacak. Hayat kısa, şarkı uzun… Ve her birimiz, kendi melodimizi oluşturarak, bu büyük orkestrada yerimizi almalıyız. Tek bir ağaç gibi özgürce yaşarken, bir ormanın parçası olarak da toplumun ahengini korumalıyız.